25 Haziran 2010 Cuma

Lohusa dedikleri...

Hamile olduğumu öğrendiğim ilk andan itibaren, hamileliğin getirdiği hormonel değişiklikler vs. derken çok duygusal, sulugöz bir hamile olacağımı düşünmüştüm. Kızım doğduktan sonra da kesin çok pinpirikli, fazla korumacı, fazla endişeli bir anne olurum diyordum. Çok enterasandır, tam tersine çok rahat bir hamilelik geçirdim, hiçbir endişem, duygusal iniş-çıkışlarım olmadı. Lohusa dönemi dedikleri de yine tahmin ettiğimin tersine çok rahat geçiyor. Hiçbir şeyi büyütmüyorum, problem etmiyorum. Sadece kızımı sağlıklı bir şekilde kucağıma almış olmanın keyfini çıkarıyorum. Tabi sezaryen sonrası ağrıları saymazsak... Bir de şu kalan kiloları vermenin kestirme bir yolu olsa süper olacak :).

O kadar rahat bir dönem geçiriyorum ki, iş çıkışı kuzucuğu sevmek için gelen teyzesi, onu uyurken bulunca uyandırmak için elini kolunu kaldırmaya çalışırken bir yandan beni kontrol ediyor acaba kızıyor muyum diye :). Kızmıyorum tabii ki, herkes kızımı çok sevsin :). Bizimki zaten her iki ailede de tek torun. herkes ilk defa anane, babane, dede, teyze, hala, dayı oluyor. Dolayısıyla fındıkkurdum çok seviliyor. Hatta neredeyse bizim sülalede de ilk torun olacaktı ama bu unvanı 40 günlük bir burun farkıyla Karan'cığa kaptırdık :).

Babayla ilk vedalaşma...

3 günlük doğum izninden sonra bugün Koray işe başladı. Sabahleyin çıkmadan önce Ece'nin sepetine eğilip "Kızım sana doyamadım ki daha" deyip onu öptü. İkisini öyle görmek o kadar güzel ki... İkisini de çok seviyorum.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Dede ile tanışma...


Bu fotoğrafın bir hikayesi var; Ben doğum için ameliyathaneye gittikten sonra babam birşeyler içmek için aşağı iner. Annemden "bebeği getiriyorlar" telefonu aldıktan sonra da tesadüfen Ececik ile aynı asansöre bindiği halde babam pek ilgilenmez küvezin içindeki bebekle :). Ameliyathane kıyafetleri içinde olduğu için tanıyamadığı doğum fotoğrafçısı babamı "Torununuz" diyerek uyarınca kuzucukla tanışmış olur. Tabi ailede Ece ile ilk tanışan olma ünvanını ve karşılaşma hikayesini herkese anlata anlata bitiremez :) .

Sıra geldi doğum hikayemize...

Ececik, benim bütün normal doğum yapma hevesime rağmen, anne karnında ters pozisyonda durmaya devam etti ve sezaryenle dünyaya gelmek durumunda kaldı. Bebeklerin sadece %4'ü ters pozisyonda dünyaya gelirmiş. Bizimki de bu %4'ün içinde olduğuna göre, standarttan farklı, asi, özgür ruhlu biri olacak heralde :).

Sonuç olarak, kızımın doğum gününe karar verdik ve dişçi randevusuna gider gibi :( doğuma gittik. Doğum gününe kadar içimde hep kuzucuk erken gelmeye karar verir de böyle olmadık bir zamanda panik içinde hastaneye yetişme stresi yaşarız, biraz adrenalin iyi olur diye umudettim ama olmadı işte. Önceden belirlenen tarih ve saate cümbür cemaat doğuma gittik. Tabi bu durumdan sevgili kocam pek memnun oldu, zira hamileliğimin 5. ayından itibaren doğuma nasıl gideceğiz, gece olursa naparız, gündüz olursa nolur, arabayı gece nereye parketmeliyim stresi yaşamaya başlamıştı bile.

Normal doğum yapmak istememdeki en önemli neden, doğar doğmaz kızımı kucağıma alabilmekti, o anı ayık olarak yaşayabilmekti. Epidural sezaryenden de korktuğum için, bebeğimi herkes görecek en son ben göreceğim, diye üzülüyordum. Doktoroumun ısrarla epidurali önerip beni ikna etmesine rağmen, beraber çalışmak istediği anestezist o tarihte yurtdışında olduğu için bu bir işarettir dedik ve sonuç olarak genel anestezi ile doğdu meleğim. Bu arada ben doğumdayken ameliyathanenin dışında bekleyen canım kocam da, yukarıda bahsettiğim endişemden ötürü, kızımızı benimle aynı anda görebilmek için, ameliyathaneden çıkarılırken ona bakmamış bile. Ben hafif hafif ayılmaya başladığımda ameliyathane kapısının dışından kızımızın sağlıklı olduğuyla ilgili bilgi veriyordu bana. Sonra odaya çıktığımızda kızımızla beraber tanıştık.

Tabi narkozun etkisinden olsa gerek o kızımızla tanışma anımızı malesef hayal meyal hatırlayabiliyorum. Yine de o an o kadar büyülüydü ki, insan tekrar yaşamak istiyor, bu sefer daha ayık olarak mümkünse. Kuzucuk o kadar minik, o kadar tatlıydı ki, ufacık bir yavrucuktu. O gün kucağıma aldım, bir daha da bırakmadım. Kucağa alışır, dediler, önemli değil, alışırsa alışsın, kızımla bir daha ne zaman bu kadar kucak kucağa olabileceğiz ki, keyfini çıkarmak gerek.

Bu arada kuzucuk babasının küçük bir kopyası sanki...

19 Haziran 2010 Hoşgeldin Bebeğim!

Minik Ece'miz 19 Haziran 2010 tarihinde 9:45'te İstanbul Cerrahi Hastanesi'nde dünyaya geldi. Artık 3 kişilik bir aileyiz :).



Herşeyden önce güzel kızıma, meleğime bir hoşgeldin demek gerek...

Canım Kızım,

Minicik ellerin, boncuk gözlerin, buruş buruş teninle dünyaya ve bize merhaba dedin. Hayatımıza hoşgeldin küçük bebeğim. Seninle beraber 3 kişilik, aslında küçük ama birbirini çok seven kocaman bir aile olacağız. Biz zaten varlığını öğrendiğimiz andan itibaren seni sevmeye başlamıştık. Bundan sonra hayatımız seninle beraber çok daha mutlu, keyifli olacak. Her sabah güne mutlu uyanmak için çok daha önemli bir nedenimiz var artık. Varlığın bizim için o kadar büyük bir mutluluk, o kadar büyük bir heyecan ki, tarifi imkansız.

Hayatın boyunca çok çok çok mutlu ol bebeğim. Baban ve ben her zaman senin yanında olacağız, seni hep herseyden çok seveceğiz.

İyiki doğdun, iyiki varsın, iyiki bizim küçük fındıkkırdumuzsun.